felsefe tarihi ne demek?

Felsefe Tarihi, felsefenin mantık, epistemoloji, ontoloji, etik, estetik gibi alt bölümlerinden birisidir. Genel olarak felsefe derslerinin başlangıcında verilir. Bunun temel nedeni, felsefe tarihinin içeriğiyle ilintilidir. Felsefe tarihi, felsefenin ne olduğunun tanımlanmasından, çeşitli felsefe ögretilerinin tarihsel yerlerinin ve öğretisel ayrımlarının belirlenmesine, ve bu öğretilerin felsefenin alt bölümleri açısından değerlendirilip ortaya konulmasına kadar çok yönlü ve çok boyutlu bir içeriğe sahiptir. Felsefe tarihi bu anlamda sadece bir mevcut felsefelerin ansiklopedik bir araya getirilmesi meselesi değildir; felsefenin ne olduğunun tanımlanmasından neyin felsefe-içi neyin felsefe-dışı sayılacağına değin bir dizi kuramsal/felsefi sorunla yüz yüzedir. Bu anlamda, felsefenin bir altbölümü olarak felsefe tarihi, hem felsefi çalışmanın başlangıcı hem de en önemli alanıdır. Genelde felsefe tarihi kitapları, bu bakımdan öğretilerin ve bunların felsefi sorunları çözme denemelerinin art arda etkileşimlerle gelişen tarihini ele alır. Bu tarihin hazırlanmasında hem düşünürlerin metinleri hem de bu metinlerin tarihsel toplumsal koşulları iç bağlantıları açısından değerlendirilir, öğretilerin birbirine etkileri ve karşıtlıkları, benzerlikleri ve ayrımları serimlenir. Dolayısıyla, genel anlamda felsefe tarihinin varlık, bilgi ve değerlerle ilgili soruları ve sorunları belirli özgül yöntemlerle değerlendiren ya da inceleyen ve bu incelemeyi sonuçları bakımından da sistemaktikleştirmeye yönelik çalışan bütün düşünce girişimlerini ortaya koymayı hedeflediği söylenebilir.

Antik Çağ

Felsefe ilk defa Antik Yunan medeniyetinde ortaya çıktı. Antik Yunanistan’da ortaya çıkmasının nedeni, Antik Yunan'da denizcilik ile uğraşılması sayesinde daha çok bilgi birikiminin olması ve bunun yanında boş zaman kavramının da olması fazlasıyla etkili olmuştu. Antik Yunan'da felsefeciler; evreni açıklama ve politik konular ile uğraşmış ve bunun sonucunda tıp, astronomi, fizik, siyaset, matematik ve daha birçok konuda yeni buluşlar yapılmıştır. Antik Yunanistan’daki felsefenin babası Thales'tir. Thales determinist ve indeterminist tartışmasını da başlatan kişidir. Thales, her şeyin kökenini yani arkhe'sini suya dayandırmıştır. Daha sonraları gelen Anaksimenes ise havaya dayandırmıştır. Anaksimandros, bilinen ilk Dünya haritalarından birini de çizmiştir. Anaksimandros evrim düşüncesinin temelini atmıştır. Daha sonraları İyonyalı Pisagor, Pisagorculuk akımını getirmiştir. Ayrıca Solon, demokrasinin gelişmesine katkı sağlamıştır. Sokrates de politik konularda çalışma yürütmüştür. Öğrencisi Platon da politik konular evrenin kökeni hakkında fikir yürütmüştür. Aristoteles özellikle evrenin dört temel elementten meydana geldiğine ilişkin uzun süre geçerliliğini koruyacak birçok görüş ortaya attı. Antik Yunanistan'da öne sürülen felsefi fikirler Roma'daki felsefeyi de etkiledi. Roma döneminde de felsefe çalışmalar devam etti hatta tarihçiler tarafından İsa'nın filozof olduğuna dair teoriler olsa da İsa; İslam'da peygamber, Hristiyanlıkta ise Tanrı'nın oğlu olarak kabul edilir.

Doğu Felsefesi

Doğu felsefesi genel olarak soyut kavram ile ilgilenirken batı felsefesi ise somut kavramlar ile ilgilenir. Doğuda felsefe ile genelde Çin, Hint, Japonya ve Kore uygarlıkları ilgilenmiştir. Hindistan’da Buda’nın öğretileri sonucunda Budizm doğarken Çin’de Konfüçyüsçülük ile Taoizm doğmuştu. Japonya ise genel olarak Çin ile Kore’den etkilenmiştir.

Orta Çağ Avrupası

Orta çağda genel olarak felsefe, Katolik Kilisesi'nin tekelinde olmuştur. Hristiyanlık dini ile Antik Yunan düşünürlerinin öğretileri genel olarak kabul görmüştür. Aristoteles’in öğretileri özellikle kabul görmüş ve fazla sorgulanmamıştır. Kavimler göçü sonrasındaki yeni oluşmaya başlayan siyasal yapılanmalarda, halkın bu sancılı süreçte; açlık, sefalet ve feodal beyler tarafından baskı görmesi ile kendi dertleri ile zar zor uğraşmaları sonucunda çok fazla düşünmeye zamanları kalmamıştır. Papalık, dini kullanarak kendi otoritesini sağlamlaştırırken bilimi ve felsefeyi de tekeline alıp her şeyi bildiğini iddia etmiş kitapları olabildiğince erişilmez kılıp İncil’i sadece Latince bilenler okuyabilmişti. Bunların yanında Hristiyanlık sınırları çerçevesinde felsefe yapılmıştı. 11. yüzyıl civarında İtalya’da tarihin ilk üniversitesi olan Bologna üniversitesi açıldı. Daha sonraları bunu Oxford ve Paris gibi üniversitelerde takip etti. Üniversitelerde dini ağırlıklı eğitimler verildi.

İslam felsefesi

İslam ilk defa Arabistan coğrafyasında İslam inancına göre Allah tarafından Cebrâil aracılığı ile Muhammed'e bildirilmişti. Muhammed'in ölümünün ardından İslam çok hızlı bir şekilde yayılmıştı. Abbâsîler döneminde, 800'lü yıllarda, İslam'ın entelektüel anlamda altın çağı başladı. İslam'ın altın çağında matematik, tarih, coğrafya, astronomi, kültür, fizik, mimari, dil bilgisi, teoloji ve felsefeyi de kapsayan çok geniş bir yelpazede çalışmalar yapıldı. Yunan, Hint, Çin, Mısır, Roma ve İran gibi birçok uygarlığın birikiminden yararlandılar. Özellikle Fârâbî, İslam dünyasında felsefenin yayılmasını sağladı. İbn-i Sina döneminde altın çağına doğru yol aldı. İbn-i Sina; Farabi, Aristoteles ve Platon'un fikirleri ile İslam'ı harmanladı. İbn-i Rüşd ile İbn-i Sina özellikle Rönesans hareketinin temellerini atmıştır. İbn-i Rüşd, Antik Yunan filozoflarını yeniden yorumlamıştır. Gazzâlî ve Mevlana gibi teolojik konular üstünde de çalışmalar yapanlar vardı. İmam Gazali, filozoflara karşı bir tutum izlemiştir. Mevlana ise Mevleviliğin temellerini atmıştır. Abbasi hanedanlığı ve diğer Müslüman hanedanlıklar da olabildiğince bilim insanlarına destek vermiştir. Özellikle Beyt'ül Hikmet (Bilgelik Evi) ve Bağdat şehrinin geneli ilim yuvası olmuştu. Hülagu Han tarafından Bağdat'ın yağmalanması ile birlikte İslam'ın altın çağı bitmişti, ama buna rağmen 17. yüzyıla kadar bilimsel çalışmalar devam etti.

Rönesans ve Aydınlanma Çağı

Rönesans döneminde skolastik düşünce yıkılmaya ve yerine akıl ve bilim gelmeye başlamıştı. 15. yüzyılda icat edilen Gutenberg matbaası kitapların çoğaltılması ve bilginin daha hızlı yayılmasını sağladı. Coğrafi keşifler ve Kopernik, Galileo Galilei, Kepler, Newton gibi bilim insanları kilisenin her şeyi bildiği iddiasını çürütmüştü. Martin Luther ile başlayan reform hareketleri ile kilisenin gücü iyiden iyiye sarsılmıştı. Artık yavaş yavaş insanlar bilimsel açıdan işlere bakmaya başlasa da 19. yüzyıla kadar Avrupa tamamen Orta çağ insanı olmaktan tam olarak kurtulamamıştı.

Rönesans döneminde Antik Yunan ve Roma’dan etkilenme söz konusuydu, İslam dünyası da belli bir oranda etkilenmiş ve insanlar kusursuzluğu aramaya başlamıştı. Bu Hümanizm'in doğuşuna neden olmuştu. Evren merkezini kaybetmiş ve Dünya haritaları baştan çizilmişti.

Aydınlanma çağı o dönemki bilgilerin bir kısmını tek bir çatı altında toplamak için yapılan tarihin bilinen ilk Ansiklopedisini yapmalarıyla başlamıştı. Aydınlanma çağı ile birlikte J.J. Rousseau ve Voltaire gibi filozoflar Hümanizmin daha da etkili olmasına ve baskı altındaki halkın Krallarına karşı ayaklanmasında etkili olmuştu.

O sıralarda ise Doğu Avrupa ve Osmanlı’da işler tam tersine yürüyor ve birçok kişi Batı Avrupa’daki akımlardan bilgisi olmuyor bunun yanında bazı Devletler ya tam ayak uyduramıyor ya da tamamen bu yeniliklerin dışında kalıyordu.

Çağdaş/Modern Felsefe

19. yüzyıl gibi özellikle Batı Avrupa’da din gücünü kaybetmeye başlamış ve insanlar artık doğa bilimleri yardımı ile birçok şeye açıklama getiriyordu. Charles Darwin'in ortaya attığı evrim teorisi (1859), canlılığın varoluşuna dair birçok ezberleri bozmuştu. Darwinciliğin bilim dünyasında geniş kitlelerce kabulü için bir yüzyılın daha geçmesi gerekse de; evrim, kanıtlarla sürekli olarak desteklenmiş ve birçok farklı evrim görüşü ortaya çıkmıştır. Darwincilik; temelde bir biyoloji kuramı olup, sosyolojiyle doğrudan ilişkili olmamasına karşın, 20. yüzyıl Avrupa'sında Sosyal Darwincilik, öjeni gibi görüşlerin ve bu görüşü destekleyen faaliyetlerin gelişmesine de neden olmuştur.1

Avrupa'daki Fransız ihtilali sonucunda milliyetçilik, adalet, eşitlik, özgürlük ve özellikle Antik çağdan beri sadece az nüfuslu ülkelerde işe yarayacağı düşünülen demokrasi yeniden yükselişe geçmişti. Ayrıca laiklik denen kavram da ortaya çıkmıştı. Modern zamanda özellikle felsefe Yahudi kökenli Almanlar tarafından bayağı bir gelişme kaydedildi. Karl Marx tarafından komünizm ideolojisi ortaya atıldı. Komünizm, 20. yüzyılda Bolşevik Devrimi ile SSCB'de kullanılmaya başlandı.

20. ve 21. yüzyılda artık Stephen Hawking ve Richard Feynman gibi bilim insanlarına göre artık felsefe ölmüştü, bilime hiçbir yararı yoktu ve onun yerine doğa bilimleri daha iyi ve doğru sonuçlar çıkarıyordu.

Kaynakça

Özel

Genel

  • Felsefe Tarihine Giriş, Ahmet Cevizci, Paradigma Yayınları.

  • Felsefe Tarihi, Macit Gökberk, Remzi Kitabevi.

  • Felsefe Tarihinin Sorunları, Theodor Oizermann, çeviren: Celal A. Kanat.

  • Düşünce Tarihi, Afşar Timuçin.

  • Felsefe Tarihinde İnsan Sorunu, Mustafa Günay, Karahan Kitabevi Yayınları, 2010.

  • Doğa Tasarımı, R. G. Collingwood, İmge Yayınları, 1999.

Dış bağlantılar

Orijinal kaynak: felsefe tarihi. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.

Footnotes

Kategoriler